1970`li yıllarda komşu illerden bir yolcu Kayseri`ye gelmiş. Pastırmanın çok methini duymuş, hatta birkaç sefer de yemiş. Ancak pastırma
aleyhinde çıkan dedikodulardan da oldukça rahatsızmış. Tek problemi
eşek etinden pastırma satmayan bir dükkan bulup oradan
almakmış.Adamcağız şüpheli bakışlarla pastırmacılar çarşısını dolaşıp
dükkanları inceleyip (şurası satar, burası satmaz: şurası daha temiz,
burası pasaklı v.b.) düşünürken, yazı tura atmak gelmiş aklına. Atmış
yazı turayı, denk gelen dükkana girmiş. Adamın şüpheli bakışlarla girip
pastırmaları incelediğini anlayan Kayserili esnaf, adamın ne için bu kadar
incelediğini de tahmin etmiş ve bir oyun oynamayı düşünmüş. “Buyur”
demiş esnaf. Adam yine tedirgin: - Pastırma alacağım da... diye
kekelemiş korkarak. -Tabii derhal, ne kadar?- İki yüz gram yeter. Çok
severim de... Ama... Öbür tarafını diyememiş. (Yani aman eşek eti
olmasın diyecek.) Kayserili anlamış vaziyeti. Parçayı tarttıktan sonra
satırla kıymaya başlamış: Hemşehrim bu niye bu kadar zor kesiliyor
öyle... Kayserili hemen taşı gediğine oturtmuş:- Sorma birader, bu
namussuz eşek iken de böyle inattı.
|